Müslüman âleminin bu kutsal günlerinde ramazan ayına Uygurlara uygulanan zulüm, baskı karşısında tüm dünya vicdani sınav vermektedir. Türkiye de halkın duyarlılığını ve bu duyarlılık karşısından siyasilerin açıklama yapmak zorunda kalması beni oldukça etkiledi. Halkın gücünü bir kez daha hissettim. Doğu Türkistan’a ilgi duymayan basın bile artık tepki almaktan korktuğu için haberleri yayımlamaya başladı. İlginç olan yalandır haberini yayınlayanların Uygur olmaması Uygur bölgesinde bir müddet yaşayan da olmamasından dolayı Çin ile çıkarları olan kişiler olabileceğini insan düşünmeden edemiyor. Öyle ki bazı kişilerin yorumlarını şaşkınlıkla okuyor ve dinliyorum bunlar, Filistin soykırım olaylarında paylaşılan fotoğraf ve haberleri tüm gücüyle desteklerken Doğu Türkistan meselesinde fotoğrafların çoğunun yalan olduğunu iddia etmek, manipüle edildiğini söylemeye getirmektedir. Şaşırmamak elde değil buna benzer tüm dünya meselelerinde elbette ki paylaşılan tüm görselleri manipüle edilme olasılığı vardır bu risk sadece Doğu Türkistan meselesinde değil tüm savaş, katliyam soykırım görüntülerinde söz konusudur özellikle Uygur meselesinin abartıldığını vurgulamak istercesine bunun üzerinde durma maksadını pek anlamış değilim. Uygurlar ile ilgili bu tarz yönlendirmelere lütfen itibar etmeyiniz.
Eğer en direk doğru haberi online anlamak istiyorsanız lütfen http://www.uyghurnet.org/ sitesini okuyun, ispatları ile haberleri bulabilirsiniz.
Daha önceki
Benim İçin Devlet Demek yazımda belirttiğim gibi;
Korku
düzleminde varlığını sürdürmüş topluluklar barış dönemlerinden çok hoşlanmaz.
(Çin gibi ) Barış dönemleri ordular için riskli dönemlerdir. Savaşçı
kişilikler demokrasiden yoksun yönetimler halk üzerinde etkinliğini kaybetmemek
için sürekli düşman figürü yaratmadan yaşayamazlar. Onların karşılarında
birileri olmalıdır. Tabi yarattıkları düşmana karşı da halkı koruyacak kendi
olacaktır. Bu şekilde topluma daha kolay hükmedeceklerdir. Fakat hükümet
topluma değil, devlet kurumlarına hükmedendir. Gerçek demokrasilerde toplumlar
hükümetlere hükmeder. Bu olayda Türkiye bir kez daha demokrasi dersi vermiştir
Tebrikler Türk Halkına ve teşekkürler
Doğu Türkistan
ile ilgili birinci kaynaktan bilgi almak isteyenler Uygur Âlim Mehmet Emin Hazret’tin ilk Türkçe eseri Ejderhanın
Korkusu Türkiye kitabını okumalı ve incelemelidir. Bu eser Türkiye Dış
Politikası açısından oldukça önemli kaynaktır. Mao dönemi ve sonrasına şahit
olmuş birinden Çin’in içinden Türkiye nasıl görünüyor merak edenler varsa
muhakkak okumalı.
Yazarımızı
Mehmet Emin Hazret 1950’de Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ın Hoten’e bağlı
Karakaş kasabasında doğdu. Şincang (Urumçi) Üniversitesinde edebiyat
fakültesinde 1976 da mezun oldu. 1982-1983 yıllarında Beijing Sinema
Üniversitesinde Senaryo Bölümünde Yüksek Lisans yaptı.
1976-1989
yılları arasında Çin’de yayınlanan çok sayıda hikâye, senaryo, şiir, roman ve
araştırma kitapları bulunmaktadır. Kalemi eline alanı da Terörist ilan eden Çin
yönetimine dayanamadı ve Türkiye’ye yerleşti. 1989-1994 yıllarında zaman
gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1992’de İstanbul’da düzenlenen Doğu Türkistan
Büyük Kurultayı’nın Genel Sekreterliğine seçildi. Şuan emekli olup www.uyghurnet.org
de yazısına devam etmektedir.
Kitap insanın
tamamen bakış açısını değiştiriyor. Çin’in penceresinden, Çinli psikolojisinden,
Çin Parti siyasetinden kendi gazete, ordu ve hükümet sitelerinden alınan
kaynaklar ve ispatlarla Türkiye algısı Türkiye’ye bakış açılarını ortaya
koyuyor. Yumuşak başlı, sakin, mülayim gözüken yapılarının altındaki o
değişmeyen katı inançları, korku düzleminde yarattıkları acımasız tabu ve
sertliği, ırkçılığı nasıl devam ettirdikleri ispatları ile anlatılmış.
Kitap Çin’in
değişmeyen devlet yapısı, siyasi stratejisi ve despot düzeninin altında yatan
geleneksel milli psikolojisinin nedenleri irdeliyor.
"Batının bilim
ve teknolojisini kabul et, ideolojisini ret et” sloganı ile kamu düzenini
kuran, farklı ideoloji, felsefe ve düşünmeye karşı muazzam korku duyan Çin
partisi özellikle Uygur bölgesinde uygulanan akıl almaz yasaklar ve
yaptırımlarla, özgür irade sahibi insanın, düşünmesini dahi sorgulamaya,
inancını karşı saygısızlığa var gücüyle devam etmektedir. Fakat şunu
hesaplamalıdır insanın varlık sebebi sorgulamak ve düşünmeye dayalıdır. Aklı
denetlemeyi başaramayacaktır. Uygur halkı Uygar tarihe sahip kadim bir halktır.
Uygur halkı oldukça zeki bir halktır. Uygur halkı ve kadim bilgilerini
yeryüzünden silmeyi değil akıllarından bu kurnaz insanlık dışı planlarını
silmeyi denemeliler. Dünyaya örnek gösterdikleri ve üzerinden ödüller dağıttıkları
ünlü Çin li filozofları Konfüçyus “Devlet Hazinesi Adalettir”
demiştir. Bence Konfüçyus’un sözlerini dünyaya pazarlamaya bırakıp anlamaya
çalışmalılar.
Çinde Uygur bölgesinde facebook , youtube, intagram ve whatsapp yani yabancı firmnaların yaptığı sosyal ağların hepsi yasak. Kendi youku ve wechat gibi iletişim sosyal ağlarını kullanabilirsin. En ufak felsefe, sosyoloji veya siyasi fikrini beyan edemessin anında kapatılır hesabın veya sorgulanırsın. Türkiye’de okuyan Uygur Öğrenciler, Doğru Türkistan (şincan) bölgesine ailesini ziyarete gidecek öğrenciler telefonlarını burada bırakır çünkü pasaport kontrollerinde telefon rehberlerine kadar kontrol ederler. İnsan dışı muamelelere maruz kalarak geçerler ve her pasaport kontrollerin onurları ile oynanır. O yüzden Türkiye ye geldiklerinde nefes alırlar. Vb saymakla bitmez.
Çinde Uygur bölgesinde facebook , youtube, intagram ve whatsapp yani yabancı firmnaların yaptığı sosyal ağların hepsi yasak. Kendi youku ve wechat gibi iletişim sosyal ağlarını kullanabilirsin. En ufak felsefe, sosyoloji veya siyasi fikrini beyan edemessin anında kapatılır hesabın veya sorgulanırsın. Türkiye’de okuyan Uygur Öğrenciler, Doğru Türkistan (şincan) bölgesine ailesini ziyarete gidecek öğrenciler telefonlarını burada bırakır çünkü pasaport kontrollerinde telefon rehberlerine kadar kontrol ederler. İnsan dışı muamelelere maruz kalarak geçerler ve her pasaport kontrollerin onurları ile oynanır. O yüzden Türkiye ye geldiklerinde nefes alırlar. Vb saymakla bitmez.
Sözüm şu ki
2015 yılında Dünya politik dengesinde büyük rol üstlenmek, oyuncu olmak isteyen
bir ülkenin örnek olması gereken bir dönemde bu anlamsız ve dengesiz adalet
tartılarının anlamak kavramak imkansız.
Kitaptan
Seçmeler - Ejderhanın
Korkusu Türkiye
“4 Temmuz 1986
günü, Çekoslovakya'nın Karlovi-Vari kentinde düzenlenecek film Festivali için
yola çıkan üç kişilik Çin delegesinin bir üyesi idim. Diğer iki kişi ise Çin
Kültür Bakanlığı film yapım Daire Başkanı Zhang ve Çinin en güzel ve en ünlü
bayan sinema artisti 28 yaşındaki Jiangveişing idi. Benden önce gelip uçağın
cam kenarında ki koltuğa oturdu Zhang, koltuğa iyice yerleştikten sonra bana
baktı ve gülümsedi; "Gurur duymalısın. Çin tarihinde uluslararası film
festivaline ilk defa giden Uygur sensin ve ardı ardına iki senaryosu filme
çekilen ilk Uygursun." gülümsedim ve yanımdan geçmekte olan hostesin
arabasından Renmen Reba (Halk Gazetesi)'ni aldım. "Çin Halk Cumhuriyeti
Başbakanı Zhaoziyang Türkiye'de" diye manşet atmıştı gazete. Gazetenin ilk
sayfasında, bir gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal tarafından
Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhaoziyang a verilen yemekte Zhaoziyang'in
söylediği sözler detayları ile verilmişti. Zhao sözüne "Türkiye'nin
reformlarını öğrenmeye geldik..." Diye başlıyordu.
"Zhaoziyangin
Türkiye'deki üç günlük ziyaretin, takip ettim. Çin, Turgut özal'ın başarılı
reformlarını Çin e getirmek, uygulamak için can atıyordu. Zhaoziyang 1987
yılında Çin Devlet Başkanlığına getirildi. 4 Haziran 1989'da, Tiananmen
olayında öğrencileri desteklediği için perde arkasındaki lider Dengşiaopeng
tarafından görevinden alındı. Ben de o günlerde soluğu Türkiye'de aldım.
İstanbul'da büfelerden kağıt mendil, kağıt peçete aldım. Ama Beyjing'de kağıt
mendil yoktu. Millette kağıt mendil kullanma kültürü yoktu. Türkiye'de
marketlerde makarna gördüm. Çin'de hazır makarna yoktu. Çin'deki bazı lüks
restoranlarda Amerika'dan ithal edilen makarna görmüştüm. İstanbul'un E5 kara
yolunda arabalar akıyordu. Beyjing'in Chang'ance caddesinde (Tianenmen meydanı
olan cadde) yüz binlerce bisiklet akıyor, ara sıra araba geçiyordu istanbul'da
normal bir aile 3 oda 1 salon 120-130 metrekare evde oturuyordu. Beyjing'de,
Şanghai'de 9 metrekarelik bir odada 3 kuşağın bir arada yaşadığını, odada
tuvalet, banyo olmadığını biliyordum. İstanbul'da her evde telefon vardı ama
Cinde bin evden birinde bile telefon yoktu. Türkiye'nin, Çin'den 20-30 yıl
ilerde olduğunu tahmin etmiştim. Türkiye'nin 90'lı yılları yönetimi ile heba
edildi. 2000 yılından başlayarak Doğu Türkistanlılar Çine mal götürmekten
vazgeçti. Çin'den Türkiye'ye mal getirmeye başladılar ve hala getiriyorlar. Tüm
Türkiye Çin'den mal getirir hale geldi. 20 yıl önce Türkiye'de olan birçok
sanayi koli teknoloji Çin'de yoktu. Bugün Çin'de olan birçok sanayi kolları,
teknoloji Türkiye'de yok. 8-10 Ekim 2010 tarihinde Çin Başbakanı Wenjiabao'un
Türkiye ziyareti sırasında, Çin, Türkiye'nin hızlı tren projesine 28 milyar
dolar yatırım yapacağını açıklanması ile Türk medyası coştu. Çin, Şanghai'dan
başlayıp Avrupa'ya ulaşacak hızlı tren projesi için 17 ülkeyle anlaşma yaptı.
Türkiye 17'lik halkanın biri idi.
Çin'i bilmeden
Çin malı tüketmeye alışan Türkiye'nin Çini tanımaya ihtiyacı olduğunu
hissettim. Çin, kendi sınırları içinde Orta Asyada, Orta Doğu, Afrika ve Güney
Asya'da hep Türkiye'ni gölgesini hissediyor. Ejderha Türkiye den korkuyor,
Türkiye'de tedirgin. Türkiye ve Türk insani kendi gücünün farkında mı acaba Ben
Çin sınırları içinde olan Doğu Türkistan'da doğdum. 39 senem içinde geçti. 22
senedir Türkiye'de yaşıyorum. Çin Türk ve Türkçe bilen okuyucuların tanımasını
istedim. Dünyayı kontrol etmek, dünyayı tanımaktan geçer."
Çin'in
Türkiye'yi Uygurlar Üzerinde Baskı Aracı Olarak Kullanma Yöntemleri
“Çin, Beşir
Atalay ın ziyaretine daha fazla önem verdi. Atalay en üst seviyedeki protokol
ile karşılandı. Elbette Çin'in elde etmek istediği bir anlaşma vardı. Varılan
anlaşmadan Çin tarafı çok memnundu. Çin ve Türkiye basınında fazla ön plana
çıkmayan bu ziyarette Çin Kamu Güvenlik Bakanı Mingjenzhu ile Türkiye İçişleri
Bakanı Beşir Atalay arasında imzalanan en önemli madde "terörizme karşı
ortak mücadele", "terör suçlularını karşılıklı iadelerdi. Çin'in
amaçladığı ve elde etmek için dört gözle beklediği can alıcı maddeler bunlar
idi. Türkiye elbette uluslararası kanunlar çerçevesinde terörle her ülke ile
ortak mücadele protokolü imzalıyor. Bu normal bir durumdur. Ama Çin, Tibet'in
sürgündeki dini lideri, Nobel barış ödülü sahibi Dalaylama'yı bile terörist ilan
eden bir ülkedir. Dünya Uygur Kurultayı Başkanı, Uygurların insan hakları
savunucusu Rabiya Kadir'i 5 Temmuz Urumçi olayından sorumlu tutarak
"terörist başı ilan etti ve iki çocuğunu Urumçi cezaevinde rehin tutuyor.
Ama bugüne kadar bir tek delil gösteremedi. Çin ile başı dertte olan çok sayıda
Uygur Türkü Türkiye'ye sığınmış durumda. Türkiye'nin bu suçsuz insanları Çin'e
geri vermeyeceğini Çin çok iyi biliyor."
"Çin,
Türkiye'nin içinde bulunduğu etnik gerilimi çok iyi biliyor.Çinli yetkililer
Türk meslektaşları ile bir araya geldiğinde bölücülük tehlikesi ile Karşı
karşıyayız diye dert yanmayı ihmal etmiyor ve Türkiye'ye aba altından altından
sopa göstermeye çalışıyor. Türkiye'nin Çinde ki etnik meseleye ilgi duymasının
bir nedeni var. Çünkü Çin sınırları içinde Türkiye topraklarının iki misli
büyüklüğündeki bölgede Türk toplumu yaşıyor. Türkiye'de ise yerleşik Çin
toplumu yoktur. Çin in, Türkiye'deki etnik meseleye ilgi duymasının hiçbir
nedeni yoktur. Çin, Doğu Pasifik ülkelerde, hatta Avustralya, Kanada d a toplu
yerleşik Çinli etnik grupların durumu ile çok yakından ilgileniyor. O
ülkelerdeki demokratik rejimin avantajlarından istifade ederek Çinli
göçmenlerin o ülkelerdeki siyasi etkinliğini artırmak için büyük maddi
yardımlarda bulunuyor. Çinli göçmenler yoğun, ekonomik bakımdan üstünlüğe sahip
ülkeler üzerinde Beyjing daha fazla diplomatik baskı yaratmış durumda.
Türkiye'nin Uygurlara yönelik çekingen, ihtiyatlı ilgisinden Çin'nin rahatsız
olması anlaşılır bir durum değildir."" Büyük Çin bilgini «Konfuçyüs
«Kendine reva görmediğini başkasına reva görme." Diyor. Çin'in kendine
reddettiği milli zulmü Uygurlara yapması, kendi uygun gördüğü dışarıdaki Çin
toplulukları ile ilgilenmeyi Türkiye'ye uygun görmemesi, kendi adalet anlayışı
ile çelişmektedir."
Çin Komünist
Partisi Nazileri Nasıl Geçti?
"Çin
komünist iktidarı, ülke içindeki Nobel ödül törenine gitmesinden kuşkulandığı
herkesin pasaportuna gümrük çıkış kapılarında el koydu. Ülke içinde Nobel barış
ödülü ve ödül sahibi Luişaobo hakkında tüm haberlere yasak koymakla yetinmedi,
başka ülkelere de diplomatik baskı yaptı. Sonuçta 'Rusya, İran, Pakistan,
Sudan, Küba, Venezuela, Kazakistan, Fas gibi 16 ülke
Nobel barış
ödülü törenine katılmadı. Ancak Norveç'ke Büyükelçiliği bulunan 48 ülke
temsilcisi törene katıldı. Nobel Komitesi Başkanı Thorbjoern Jagland, Liu
Şiaobo'nun ödül belgesini boş sandalyeye koydu. Törene, hapisteki Liu
Şiaobo'nun yanı sıra, Çin tarafından ev hapsinde tutulan eşi seyahat etmeleri
engellenen kardeşleri de katılamadı. Ödül sahibinin ve birinci dereceden
akrabalarının Norveç'e gidememeleri nedeniyle Liu Şiaobo'nun 10 milyon İsveç
kronu değerindeki para ödülü, diploması ve madalyasının ileri bir tarihte
teslim edilmesine karar verildi. "
"İnsan
hakları deyince Batı basın Çin'den önce İran'ı dile getirir. Çin'in insan
hakları sicili bırakın İran'ı, Nazi Almanyasından da kötüdür. İranlı insan
hakları savunucusu Şirin Ebadı 2003 yılında Nobel barış ödülüne kavuştu. Çin
insan hakları savunucusu Liu Şaobo 2010 yılında Nobel barış ödülüne layık
görüldü.Burada dikkatinizi tarihlere çekmek isterim.
Şirin Ebadı
barış ödülünü almak için İsveç'e giderken devlet tarafından herhangi bir
engelle karşılaşmadı. Iran hükümeti herhangi bir ülkeye "Nobel ödülü
törenine temsilci göndermeyin."
baskısında
bulunmadı. Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Ali Abtahi, Nobel
ödülü sahibi Şirin Ebadı'yi kutladı. İran basını, Şirin Ebadı'nın ödül
töreninde başını örtmediğini eleştirdi, ama Nobel ödülü konusunda herhangi bir
kötü söz söylemedi. Şirin Ebadı BBC'ye yapığı açıklamasında '"Çin'de insan
hakları vaziyetinin İran'dan da kötü" olduğunu belirtti."
"8 Aralık
2010 günü Amerikan kongresinde 402 kişilik oylamada 1'e karşı 401 oy ile Liu
şaoboyu kutlama, Çin hükümetinin Liu şaoboyu derhal serbest bırakması yönünde
görüş bildirmesi konusundaki karar kabul edildi. 9 Ekim 2010 günü Çin Dışişleri
Bakanlığı sözcüsü açıklama yaparak "Norveç Nobel ödülü komitesi barış ödülünü
bir suçluya vermekle, Çin sınırları içindeki suç hareketlerine açık destek
vermektedir," diye suçlamada bulundu. Liu Şiaobo'nun gıyabında yapılan
ödül törende Nobel Komitesi Başkanı Jagland, "Ödül sahibinin bugün burada
olmamasından
üzüntü
duyuyoruz," dedi. Jagland, 1936'da ödüle layık görülen Alman gazeteci Cari
von Ossietzky nin de Nazi lideri Adolf Hitler'in engellemesi yüzünden ödülünü
alamadığını hatırlattı. 2003'te de
İranlı muhalif
avukat Şirin Ebadı'nın ödüle layık görüldüğünü anımsatan Jagland, "Ebadı
ödülünü almaya gelmişti. İranlı yetkililerin tepkileriyle ilgili söylenecek çok
şey olsa da, İran Büyükelçisini de törende hazır bulunmuştu," diye
konuştu."
"Çin,
Uygurlar Türklere benzemesin diye Uygurlar için soyadı yasası çıkarmamakta
kararlıdır. Uygurlar isimlerini pasaportlara yazarken özellikle yazılışını
farklılaştırmaktadırlar örnek: Dilara = Dilariaumoa (çin pasaportunda)
isimlerin uzatarak farklılaştırmakta telaffuzu tamamen değiştirmeye
çalışmaktadırlar. Çin, Uygur Türklerinin diğer Türk boylarına
benzemesinden veya yaklaşmasından bulaşıcı salgın hastalıktan korkarmış gibi
korkuyor."
Türkiye Cumhuriyeti
Devleti, Doğu Türkistan problemine!
"Ne kadar
kaçarsa kaçsın, bu problem Türkiye devletinin yakasını bırakmayacaktır. Türkiye
yerküre üzerinde oldukça Çin, Doğu Türkistan Uygur meselesinde Türkiye'den
kuşku duymaya devam edecektir. Türkiye, Doğu Türkistan gerçeğini kabullenmek,
ona göre diplomatik reçete hazırlamak zorundadır. Uygurların kendilerini Türk
olarak görmeleri Türkiye Cumhuriyetini Çin karşısında sıkıntıya sokmak için
değil, Allah Türk olarak yarattığı içindir."
ÇKP
"Ebediyen Doğru" partimi?
Çin Komünist
Partisi ÇKP "ulu, doğru parti"dir, hep öyle tariflenir. Yanlış
yapmaz. 1959-1962 yılları arasında "3 senede çelik üretiminde ingiltere,
Amerika yı geçme" çağrısı ve "kamulaşma" seferberliği ile bütün
evlerdeki yemek kazanları, erzakların alınması ile başlanan, kör cesarete
dayalı "büyük ilerleme" harekatında tarla ve ekmekten alıkonularak
ilkel taş ocaklarında 45 milyon Çin vatandaşı açlıktan öldüğünde (Çin
muhalifleri 80 milyon olduğu iddiasında) de ÇKP "doğruydu.
1966-1976 arası
10 yıl üniversiteleri kapatılan kültür devriminde bütün ülke, tarihi ve
kültürel varlıkları imha etmekle uğraştığı zamanlarda da ÇKP "doğruydu.
2010'da 3
trilyon döviz rezervine karşılık 250 milyon yoksulluk sınırı altında yaşayan
Çin vatandaşı varken de ÇKP "doğru, ulu' partidir. ÇKP halka hesap vermez,
halktan hesap sorar. Halktan özür dilemez, halka özür diletir. ÇKP'den
"akıllı ÇKP'den' "doğru" ÇKP'den "adil" kimse olamaz.
Olursa başına bela alır."
Her sayfası ayrı bilgi içeren tarihten anekdotlarda senaryoyu daha iyi okumanızı sağlayan değerli bir araştırma birikim. Kesinlikle tavsiye ederim sevgili kitap severler.
Flora
Facebok : Floraninkitapligi
Twitter : Florahaz
Twitter : Florahaz
Instagram : Floraaura5
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder