31 Ağustos 2017 Perşembe

Amerikan Ambalajı




              Amerika, dünyanın en güçlü ordusudur. Buna karşın bu ordunun tarihe mal olmuş askeri tek bir destanı yoktur. Amerikanın destanları psikolojik savaş üzerinedir. “Sam Amca” bu alanda gerçekten rakipsizdir. Tarifsiz iletişim teknikleri kullanır ve orduların güç yetiremeyeceği hedefleri tek kurşun atmadan ele geçirir.

Amerika, hedef devletlerin kamuoylarına, yeni projelerini 3-5-10 hatta 20 yıl öncesinden hazırlar. Kürt devleti kurulacağı söylentileri ortalıkta yıllarca gezindirilir. Sonra ortaya bir takım haritalar çıkar. Harita ilk ortaya çıktığında büyük bir infial uyanır. O harita giderek yayılmaya başlar, öyle ki artık görenler şaşırmaz olur. Aşamalı iletişim planlarıyla toplumun bu oluşuma aşina olması sağlanır. Onlar ise bir köşede bu spekülasyonları doğrulamadan yalanlamadan izlemektedir. Toplum yeteri kadar aşina olduktan sonra, yapılacak tek şey gerekli işlemlerin başlatılmasıdır. Büyük Kürt devletinide bu psikolojik harp tekniklerinin bir ürünü olacaktır.

Soğuk savaş yılları... ABD ve Rusya silahlanma konusunda amansız bir rekabet içindeler ve 80’li yıllara geliyoruz. Başkan Reagon Amerika’nın yıldız savaşları projesini açıklıyor. Tüm dünyada TV haber bültenlerinde bir takım bilgisayar animasyonları dönmeye başlıyor. Rusya Amerika’ya doğru füze fırlatıyor. Amerika ise buna karşılık havaya çok güçlü bir lazer ışını gönderiyor. Uzaydaki bir Amerikan uydusu bu lazer ışınına ayna tutuyor ve ışın yer yüzüne geri yansıyor. Böylelikle Rus füzesi havada imha edilmiş oluyor. Amerika hiç bir altyapısı olmayan bu projeyi, öylesine başarıyla ambalajlıyor ki dünya kamuoyu bu konsepti gerçek bir proje olarak algılıyor. Bu birkaç saniyelik görüntünün neticesinde Sovyetleri Birliği Vatandaşlarının devletlerine olan güvencesi sarsılıyor. Devletlerin kendilerini koruyamayacağı fikriyle ilk defa bu şekilde karşılaşıyorlar. Bir kaç saniyelik o bilgisayar animasyonu, Sovyetler Birliği’nin dağılması, soğuk savaşın bitmesi sürecini tetikliyor.


                                                   Ülkelere göre silah satış oranları








        Soğuk savaş çoktan bitmiş, savaş makinesini hızlandırmak için kullanılan kominizim bahanesi yerine islami devrimcilere bırakmıştı. Ortadoğu silah endüstrisinin birincil deney alanı ve pazarı haline gelmiştir. Ortadoğu’ya dönük piskolojik harekatın amacı da Müslümanlar’ın dinlerine olan güvenini yok etmektir. Tarihe bakmak bütünü görmeye yeter de artar.

Dünyanın karanlık yüzü iki denizin birleşmesini asla istemiyor. Onların ayakta kalabilmesi için kutuplaşmış iki ayrı denize ihtiyaçları vardır. İki dalgalı deniz...soğuk savaş yıllarında dünya Doğu ve Batı bloğu olarak ikiye böldüler. Sovyetler birliği ile soğuk savaş onlara pek sıcak gelmedi. SSCB tek vücutta ve fazlasıyla güçlüydü. Denizi dalgalandırmanın yeni formülü islam - Hristiyan çatışması olarak belirlendi. Dünya atlasına baktıklarında Türkiye “medeniyetlerin çatıştırılması” tezinin önünde büyük bir engel olarak duruyor. O ülke ki onda, Türk de Kürt de, dindar da, laik de birarada yaşıyor. Herşeye rağmen biraradalar. Bu “Kötü örnek” Batı kamuoyuna “demek ki tatlı su ile tuzlu su bir arada yaşayabilir.” dedirtebilir. Bu yüzden “iç denizlerin” dalgalandırılması gerekmekte. Türkiye kendi içinde barışla dolu yaşaması, çatışan dünya projesi için gerçekten “kötü” örnek oluşturuyor. Ülkemizde iç barış bu yüzden bir türlü tesis edilemiyor.

21. Yüzyılda kendi yurdunda sulhu egemen kıldığından, cihan’ın da yazgısını değiştirebilecek tek stratejik ülke Türkiye’dir.






16 Ağustos 2017 Çarşamba

Yeniden Büyük Amerika - Donald J. Trump





Trump ın düşüncelerini ve ideallerini en direk merak edenler için okunması gereken kitap. Fakat kitabı hakkında düşüncelerimi merak ediyorsanız benim için tam bir hayal kırıklığı oldu diyebilirim. sanırım Trump kullandığı kelime dağarcığı çok kısıtlı kendini ifade etmede oldukça başarısızdı. Kitabın anlattığı milliyetçi bir Trump fakat bazen çok ütopik öneriler ve fikirlerle yaklaşması beni tedirgin etti. Kitap ile Küresel ekonomiden hiç anlamadığını da idrak etmiş oldum. Suriye’den gelen sığınmacıları IŞİD olarak gören bir zihniyetle karşılaşıyorsunuz. Kitaptan, sanki babasına kendini ispat etmeye çalışan küçük bir çocuk hırsı hissediyorsunuz.

Amerikan tarihi okumadığını, olayları neden sonuç ilişkilerini irdelemeden sadece bir tv izleyicisi gibi yorumladığı ve sorguladığını anlıyoruz. Yorumladığı konu ve olaylarla ilgili doğru bir araştırma da yapmadığı ortada. Dolayısıyla Amerikan halkını ve dünyayı şaşırtmaya devam edeceği kaçınılmaz.
Siyasi stratejilerde harcanan bedelleri o ülkelerden geri almak gerektiği düşüncesi de tehlikeli boyutta. Amerika'nın stratejik çıkarları doğrultusunda bunu yaptığından ziyade O ülke halkları kurtarmak adına yaptıklarına ciddi inanmış görünüyor. Ve bu ülkelerden ticari olarak bedelleri alması gerektiği hesabına, takılmış durumda. Keşke Trump bir Ekonomik Tetikçi kitabını okusaydı ama şunu anlıyorum ki Trump okumayı sevmiyor. Seçtiği kelimeler ve konuşma tarz çok kısıtlı sınırlı. Kendini İfade etme gücü çok zayıf. Siyaseti futbol maçı gibi yorumlayarak anlatma tarzı ise insanı endişelendiriyor.



Kitaptan Seçmeler;

"Şimdi de kapılarımızı Suriye gibi yerlerden gelen sığınmacılara açıyoruz; bu, IŞİD üyelerine burada yaşayıp ülkemizi içten yıkmaları için davetiye çıkarmak gibi bir şey.

Bana saldırmasına aldırmıyorum. Medyayı onların beni kullandığı şekilde kullanıyorum, dikkat çekmek için. Dikkati çektikten sonra, onu kendi yararıma kullanmak benim elimde. Açık sözlü olmaktan korkmazsanız medyanın sizin hakkınızda yazacağını ya da programlarına gelmeniz için size yalvaracağını çok uzun zaman önce öğrendim. Bir şeyleri biraz farklı yaparsanız, çok kötü şeyler söyleyip savaşırsanız sizi seveler. Ben de önemli noktaya dikkat çekmek için bazen çok çirkin yorumlar yapıyorum ve onlara (seyirciler ile okuyuculara) istediklerini veriyorum.

Güney Kore’nin Kuzey Kore’yle olan sınırında yirmi sekiz bin beş yüz harika Amerikan askerimiz var. Her gün tehlike altındalar. Güney Kore’yi sadece onlar koruyor. Ve Güney Kore’den bunun karşılığında ne alıyoruz? Bize mal satıyorlar, güzel bir karla. Bizimle rekabet ediyorlar. Irak’ta her ne yaptıysak onun için iki trilyon dolar harcadık. Bunu neden yaptığımızı hala bilmiyorum ama yaptık.
Mesele şu ki başka ülkeleri savunmak için trilyonlarca dolar harcıyoruz. Onlar adına savaşma yetkisi için para ödüyoruz. Bu bana mantıklı gelmiyor. Artık gerçekten de dünyanın üzerine düşeni ödeme zamanı ve ben bunu onlara ödeteceğim.

Kötü Çin genelde yabancılara kapalı olanı. O, yurttaşlarının internet erişimini denetleyen, siyasi muhalefeti bastıran, gazeteleri kapatan, muhalifleri hapse atan, bireysel özgürlükleri kısıtlayan, siber saldırılar düzenleyen ve ekonomileri yönlendirmek için dünyadaki etkisini kullanan yönetim. Ve tüm bu süre için askeri gücünü artırıyor. Rusya’nın yanı sıra Çin’le de uğraşmanın uzun dönemde en büyük sorunlarımızdan birini oluşturmaya devam edeceğine kuşku yok.

Çin’den düşmanımız olarak söz etmememi isteyen insanlar var. Ama oldukları şey tam da bu.  Düşük ücretli işçiler kullanarak sektörleri yıktılar, bize on binlerce işe mal oldular, sanayi casusluğu yaptılar, teknolojimizi çaldılar ve paralarını yönlendirip değerini düşürdüler ve bu da bizim mal ithalatımızı pahalılaştırıyor, hatta bazen olanaksızlaştırıyor. Ancak küresel Amerikan politikası gereğince, biz Çin’in üstünlüklerini ortadan kaldırmak istiyoruz. Bu durumda ne yapmalıyız? Çinlilere karşı sertleşerek başlayabiliriz. Çin’le ilgilenirken onlara karşı çıkıp en iyi müşterisinden çıkart sağlamanın kötü bir iş olduğunu anımsatmalıyız. Sonra da oturup bunu nasıl daha eşitlikçi bir ilişki haline getirebileceğimizi bulmalıyız.

Her şey güçlü bir orduyla başlar. Her şey. Tarihimizin en güçlü ordusuna sahip olacağız ve halkımızı en iyi silahlarla ve korumayla donatacağız. Nokta. Bu dönüşümün faturasını bir miktarını Suudi Arabistanlılara, Güney Korelilere, Almanlara, Japonlara ve İngilizlere yüklemekleyiz. Sonuç olarak onları koruyoruz ve giderleri paylaşmalıdır.

Putin Ukrayna’ya girerken Almanya’yla diğer ülkelerin neden kayıtsızca oturup seyrettiğini hala anlayamıyorum. İsrail’in Ortadoğu’da bizim bizim yanımızda dimdik duracağından emin olabilirsiniz. Ve son olarak, Çinlilere özel olarak dikkat etmeliyiz. Korumacı politikaları ile altımızı oydukları günler ve siber hırsızlık sona erdi. Amerika’nın yeniden doğuşu daha yeni başlıyor."





Yorum: kitaptan kendime çıkardığım en önemli   ders ise siyasette zaman ve çıkara göre değişkenlik gösteren konularda bu denli açık sözlü olmamak gerektiğidir. Ülkelere yapılması gereken stratejilerini bu kadar açık sert içini dökercesine yazması sebebi ile bahsettiği ülkeler şimdiden Trump sertleşme politikasına başlamadan B planına geçmiş durumda. 

Trump'ın Twitter hesabı @realDonaldTrump


Nesibe Flora KURT

2 Nisan 2017 Pazar

Büyük Finansal Tufan - Erken Öz




Erkan Öz'ün Büyük Finansal Tufan kitabından kendi bilgi ve deneyimlerinden yola çıkarak finansal gelecek tahmini öngörmekte. Erkan Öz'e göre esasen Finansal Büyük Tufan kaçınılmaz bir son. Açıkçası Yazarımızın ekonomi yorumlarını ve bakış açısını beğenerek takip ediyorum. Finansı okuyucuya çok sade ve anlaşılır bir dille aktarıyor. Kitabında paranın tarihçesi ülkelerin özellikle Amerika’nın merkez bankası tarihi ve yapısından çok önemli noktalarıyla ele alıp anlatmakta. Merkez bankalarının para basma dengeleri ve mantığını gayet güzel aktarmış. Ülkelerin birbirlerine olan ekonomik bağlarından kaynaklı oluşabilecek olumsuzluklar ve avantajlarını sıralamış. 
Bu yüzyılın felsefesi kuantum felsefesi, bu yüzyılın bilimi ise kuantum fiziği olduğunu düşünen biriyim. Yazarımız kitabında aslında ekonominin içinde de kuantum düşünme şeklinin enformasyonizm altında dönüşümü ele almış ve vurgulamış bu da ayrıca beni mutlu etti.
Sanayi devriminden bilgi çağına geçişin önemi ve aşamaları ve tanımlarını açıkça yazmış. Esasen Türkiye olarak sanayi yarışında geç kalmış olabiliriz fakat yeni bir çağ kapısında aynı başlangıçta koşuya başlayabiliriz. Bu çağında adı bilgi teknolojisi ( enformasyonizm) Bu yarış yeni başladı, ülke olarak esas konu başlığımız bu olmalı diye düşünüyorum. Kitap da bunun neden önemli olduğuyla birlikte enformasyonizm özelliklerini detaylarıyla anlatmakta.



Kitaptan Seçmeler; 
·         Son üç yüzyılın en büyük ekonomik dönüşümü çoktan başladı bile. Para ekonomisi, yerini bilgi ekonomisine bırakıyor.

·         Son üç yüzyıl boyunca, dünyada egemen üretim biçimi para temelli ekonomi veya basitçe, kapitalizm olmuştur. Ancak, 1960 yılından bu yana, kapitalizm yaşlanmakta ve hatta ölmekte olup yerine yeni bir üretim modeline, bilgi tabanlı ekonomi, ya da “Enformasyonizm”e bırakmaktadır.


·         Çağımızın Yeni Ekonomisini Aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.

Gelişmiş Ülkelerde:
      Kapitalizmin Ölümü – Enformasyonizmin Yükselişi

Gelişmekte Olan Ülkelerde:
      Kapitalizmin Yükselişi – Enformasyonizmin Yükselişi


  •        Bir üretim şekli insan emeği, donanım, bilgi ve insan ilişkilerinin üretim açısından belirli bir birleştirmesidir.


  •         Her şey değiştikçe, ‘toplumun düşünme şekli’ de enformasyonizm altında bir dönüşüm geçiriyor. Bilgi tabanlı ekonomi ilerledikçe, insanlar insan duyularının sınırları olduğunu ve her şeyin tam olarak ölçülemediği veya test edilemediğini fark etmeye başlıyor. Bu olgu, zaten kuantum fiziği alanında atomaltı parçacıklar ölçeğinden kanıtlanmıştır. Kilit nokta, ölçümlerin kişinin bakış açısına göre değişken olmasıdır. Buna ‘Kuantum Düşünce’ denir.


  • ·         Amsterdam Bankası dünyadaki ilk merkez bankası oldu. 1609 yılında Amsterdam şehrinde kuruldu. 1694’ faaliyete başlayan İngiltere Merkez Bankası da Dünyada ulusal ölçekte kurulan ilk merkez bankalarından biriydi. Para tabanlı ekonominin ilerlediği birçok diğer ülkede, bu dönemde merkez bankaları kuruldu. Ancak, Amerika Birleşik Devletleri bir merkez bankası fikrine 1913 yılına kadar direndi!


 

              Kitapta yozlaştırılmış para modelinden tarihçesine kadar. Kapitalizm doğuşunda yok oluşuna. Yeni çağ ekonomisinden para birime. Yaşanacak büyük finansal krize karşı yatırım modellerine kadar bir çok önemli başlıkları bulabilirsiniz.

      Özellikle geleceğimiz için altınmı yoksa gümüşe mi yatırım yapmalıyız. Gelecekte hangi ekonomik modeller ve iş kolları avantajlıdır. Yazarımız gelecek bilimcisi Alvin Toffler'ı aratmayacak tahminlerle, okuyucuyu oldukça heyecanlandırıyor. Kitap severler tavsiye ederim J



27 Aralık 2016 Salı

Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet - Selçuk R. Şirin



Selçuk Şirin Yol Ayrımındaki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet adlı kitabında Türkiye'nin güncel sorunlarını matematiği kullanarak ispatlarla ele almış, sade sayısal değerlerle açık net yazılan bir kitap.


Türkiye nin geleceğini bu kitap üzerinden okumak daha kolay. Neden mi? Sebebi  Selçuk hocanın istatistiklerle bize daha açık sunduğu Türkiye'nin eğitim, ekonomi, siyasi tercihleri ve bunların diğer ülkelerle birlikte karşılaştırma tabloları. Kitap bize, ülkemizin geleceğini okumak için medyum olmaya gerek olmadığını, Şimdi ve geçmişten gelen bilgilerle geleceği tahmin edebileceğimizi ispatlıyor. Yazarımız çok önemli verileri paylaşırken,  önemli noktalara da değinmekte ve veriler üzerinden kendi yorumunu paylaşmakta. Tabi  Selçuk Şirin'in hayat hikayesi ve başarılarıyla bizim kitabına daha çok çekiyor diye düşünüyorum. Yazarımız sorunlara farklı yaklaşımı ve bakış açısıyla bizi aydınlatıyor. Selçuk Şirin'e göre Türkiye Sanayi yarışını kaybetti fakat dünyada yeni bir çağ yeni bir yarış başlamış durumda bunun için henüz geç kalmış değiliz tüm dünya aynı anda başladı bu yarışa. Nasıl bir başlangıç? Tabi ki Yazılım KODLAMA!

Selçuk R. Şirin’in Siyaset üzerine de çok ilginç istatistikler sonucu yaklaşımları var. Özellikle parti üyeleri ve aktif siyaset yapan tüm okurlara tavsiye ederim.

Kitapta eğitim özellikle üzerinde durulan en önemli konu. Nedenini söylememe gerek yoktur sanırımJ

Yazarımızın Ellerine sağlık. Kesinlikle her kütüphanede olması gereken bir kitap. Özellik şu zamanlarda hemen okumanızı tavsiye ederim.

Kitaptan Seçmeler;



  •           Yabancı sermaye hukukun işlemediği ülkelere ya gitmiyor ya da gidince uzun vadeli yatırıma dönüşmüyor. Bu alanda da maalesef karnemiz zayıflarla dolu. 2015 Hukukun Üstünlüğü Endeksi verilerine göre Türkiye 99 ülke arasında 80. sırada! Aşağıdaki grafiğin de gösterdiği gibi, bir ülkede hukukun üstünlüğü arttıkça, o ülkede kişi başı milli gelir ciddi bir şekilde artıyor. Yeni ekonomide hukukun üstünlüğü ihdas edilmeden refah seviyesini artırmak mümkün değil.



  •          Artık doğal kaynağı ya da jeopolitik üstünlüğü olan ülkeler değil, insanını iyi eğiten ülkeler ekonomik olarak daha başarılı oluyor. Bir ülkenin ekonomik olarak kalkınmışlık seviyesini anlamak için asıl bakmamız gereken veri o ülkenin kendi içinde nereden nereye geldiği değil o ülkenin dünyada nereden nereye geldiğidir.

-          Hukukun Üstünlüğü Yoksa Rant Vardır

  •      Hiçbir gelişmiş demokraside imar planları bizdeki sıklıkla değişmiyorsa bunun nedeni oradaki politikacıların rantı sevmemesi değil, oradaki hukuk sisteminin politik müdahaleye izin vermesidir. Gelişen her kent bir rant yaratır ama oturmuş bir hukuk sisteminde bu rantı politikacılar kendi çıkarlarına göre dağıtamaz. Bu rant bağımsız kurallar tarafından kamu yararına kullanılır. Ranta dayalı kalkınma modelinde yatırımcılar için inşaat kaçınılmaz bir sektör. Bir zamanlar, teknolojide global marka olma iddiası taşıyan şirketlerimizin bile artık açtıkları AVM’lerle anılması boşuna değil. Yeni kurulan şirketler içinde inşaat faaliyeti yapanların açık ara birinci olması aynı durumu işaret ediyor. Buna göre katma değeri yüksek ürünlere dayalı bir ekonominin henüz bizim kıyılara gelmediğini söyleyebiliriz.


  •           Hep söylüyoruz. Türkiye son yedi yıldır 10 bin dolar kişi başı milli gelire takılıp kalmış durumda. Buradan ileri gitmenin yolu katma değeri yüksek üretimden geçiyor. Bunun için de yapılması gereken her alanda üretimde kaliteyi ve inovasyonu artırmak. Markalam işi de bu noktada, özellikle tarımsal üretimde çok önemli.


  •           Avrupa’da kişi başına düşen soruşturma sayısında zirveye oynarken bu soruşturmaları sonuca bağlayan hakim ve savcı sayısında son sıralarda geliyoruz. Ülke olarak hem polis istihdamında hem soruşturma sayısında zaten Avrupa’da zirveye oynuyoruz. Türkiye’nin toplumsal sorunları daha fazla soruşturma ve daha fazla polisle çözülseydi zaten sorunlar bu noktaya gelmezdi. Rekoru yanlış yerde arıyoruz.

İ
      Selçuk Şirin'in ilgiyle izlediğim TED Konuşması




Yazarımız bunların dışında siyaset ve seçimlerle ilgili istatistiklerle oldukça mantıklı öneriler ortaya atıyor. Aslında yazmam gerektiğini hissettiğim çok fazla içerik var. Fakat bu önemli detayları Yol Ayrımında ki Türkiye Ya Özgürlük Ya Sefalet kitabını alarak okumanızı tavsiye ediyorum.  Tekrar ediyorum her kütüphanede olması gereken bir kaynak. Tavsiye ederim.


                                                                                                                   Flora







Facebok    : Floraninkitapligi


6 Temmuz 2015 Pazartesi

Ejderhanın Korkusu Türkiye - Mehmet Emin Hazret



Müslüman âleminin bu kutsal günlerinde ramazan ayına Uygurlara uygulanan zulüm, baskı karşısında tüm dünya vicdani sınav vermektedir.  Türkiye de halkın duyarlılığını ve bu duyarlılık karşısından siyasilerin açıklama yapmak zorunda kalması beni oldukça etkiledi. Halkın gücünü bir kez daha hissettim. Doğu Türkistan’a ilgi duymayan basın bile artık tepki almaktan korktuğu için haberleri yayımlamaya başladı. İlginç olan yalandır haberini yayınlayanların Uygur olmaması Uygur bölgesinde bir müddet yaşayan da olmamasından dolayı Çin ile çıkarları olan kişiler olabileceğini insan düşünmeden edemiyor. Öyle ki bazı kişilerin yorumlarını şaşkınlıkla okuyor ve dinliyorum bunlar, Filistin soykırım olaylarında paylaşılan fotoğraf ve haberleri tüm gücüyle desteklerken Doğu Türkistan meselesinde fotoğrafların çoğunun yalan olduğunu iddia etmek, manipüle edildiğini söylemeye getirmektedir. Şaşırmamak elde değil buna benzer tüm dünya meselelerinde elbette ki paylaşılan tüm görselleri manipüle edilme olasılığı vardır bu risk sadece Doğu Türkistan meselesinde değil tüm savaş, katliyam  soykırım görüntülerinde söz konusudur özellikle Uygur meselesinin abartıldığını vurgulamak istercesine bunun üzerinde durma maksadını pek anlamış değilim. Uygurlar ile ilgili bu tarz yönlendirmelere lütfen itibar etmeyiniz.

 Eğer en direk doğru haberi online anlamak istiyorsanız lütfen http://www.uyghurnet.org/ sitesini okuyun, ispatları ile haberleri bulabilirsiniz.


Daha önceki Benim İçin Devlet Demek yazımda belirttiğim gibi;

Korku düzleminde varlığını sürdürmüş topluluklar barış dönemlerinden çok hoşlanmaz. (Çin gibi ) Barış dönemleri ordular için riskli dönemlerdir. Savaşçı kişilikler demokrasiden yoksun yönetimler halk üzerinde etkinliğini kaybetmemek için sürekli düşman figürü yaratmadan yaşayamazlar. Onların karşılarında birileri olmalıdır. Tabi yarattıkları düşmana karşı da halkı koruyacak kendi olacaktır. Bu şekilde topluma daha kolay hükmedeceklerdir. Fakat hükümet topluma değil, devlet kurumlarına hükmedendir. Gerçek demokrasilerde toplumlar hükümetlere hükmeder. Bu olayda Türkiye bir kez daha demokrasi dersi vermiştir Tebrikler Türk Halkına ve teşekkürler

Doğu Türkistan ile ilgili birinci kaynaktan bilgi almak isteyenler Uygur Âlim Mehmet Emin Hazret’tin ilk Türkçe eseri Ejderhanın Korkusu Türkiye kitabını okumalı ve incelemelidir. Bu eser Türkiye Dış Politikası açısından oldukça önemli kaynaktır. Mao dönemi ve sonrasına şahit olmuş birinden Çin’in içinden Türkiye nasıl görünüyor merak edenler varsa muhakkak okumalı.
Yazarımızı Mehmet Emin Hazret 1950’de Çin işgali altındaki Doğu Türkistan’ın Hoten’e bağlı Karakaş kasabasında doğdu. Şincang (Urumçi) Üniversitesinde edebiyat fakültesinde 1976 da mezun oldu. 1982-1983 yıllarında Beijing Sinema Üniversitesinde Senaryo Bölümünde Yüksek Lisans yaptı.
1976-1989 yılları arasında Çin’de yayınlanan çok sayıda hikâye, senaryo, şiir, roman ve araştırma kitapları bulunmaktadır. Kalemi eline alanı da Terörist ilan eden Çin yönetimine dayanamadı ve Türkiye’ye yerleşti. 1989-1994 yıllarında zaman gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 1992’de İstanbul’da düzenlenen Doğu Türkistan Büyük Kurultayı’nın Genel Sekreterliğine seçildi. Şuan emekli olup www.uyghurnet.org de yazısına devam etmektedir.

Kitap insanın tamamen bakış açısını değiştiriyor. Çin’in penceresinden, Çinli psikolojisinden, Çin Parti siyasetinden kendi gazete, ordu ve hükümet sitelerinden alınan kaynaklar ve ispatlarla Türkiye algısı Türkiye’ye bakış açılarını ortaya koyuyor. Yumuşak başlı, sakin, mülayim gözüken yapılarının altındaki o değişmeyen katı inançları, korku düzleminde yarattıkları acımasız tabu ve sertliği, ırkçılığı nasıl devam ettirdikleri ispatları ile anlatılmış.
Kitap Çin’in değişmeyen devlet yapısı, siyasi stratejisi ve despot düzeninin altında yatan geleneksel milli psikolojisinin nedenleri irdeliyor.

"Batının bilim ve teknolojisini kabul et, ideolojisini ret et” sloganı ile kamu düzenini kuran, farklı ideoloji, felsefe ve düşünmeye karşı muazzam korku duyan Çin partisi özellikle Uygur bölgesinde uygulanan akıl almaz yasaklar ve yaptırımlarla, özgür irade sahibi insanın, düşünmesini dahi sorgulamaya, inancını karşı saygısızlığa var gücüyle devam etmektedir. Fakat  şunu hesaplamalıdır insanın varlık sebebi sorgulamak ve düşünmeye dayalıdır. Aklı denetlemeyi başaramayacaktır. Uygur halkı Uygar tarihe sahip kadim bir halktır. Uygur halkı oldukça zeki bir halktır. Uygur halkı ve kadim bilgilerini yeryüzünden silmeyi değil akıllarından bu kurnaz insanlık dışı planlarını silmeyi denemeliler. Dünyaya örnek gösterdikleri ve üzerinden ödüller dağıttıkları ünlü Çin li filozofları KonfüçyusDevlet Hazinesi Adalettir” demiştir. Bence Konfüçyus’un sözlerini dünyaya pazarlamaya bırakıp anlamaya çalışmalılar.

 Çinde Uygur bölgesinde facebook , youtube, intagram ve whatsapp yani yabancı firmnaların yaptığı sosyal ağların hepsi yasak. Kendi youku ve wechat gibi iletişim sosyal ağlarını kullanabilirsin. En ufak felsefe, sosyoloji veya siyasi fikrini beyan edemessin anında kapatılır hesabın veya sorgulanırsın. Türkiye’de okuyan Uygur Öğrenciler, Doğru Türkistan (şincan) bölgesine ailesini ziyarete gidecek öğrenciler telefonlarını burada bırakır çünkü pasaport kontrollerinde telefon rehberlerine kadar kontrol ederler. İnsan dışı muamelelere maruz kalarak geçerler ve her pasaport kontrollerin onurları ile oynanır. O yüzden Türkiye ye geldiklerinde nefes alırlar. Vb saymakla bitmez.

Sözüm şu ki 2015 yılında Dünya politik dengesinde büyük rol üstlenmek, oyuncu olmak isteyen bir ülkenin örnek olması gereken bir dönemde bu anlamsız ve dengesiz adalet tartılarının anlamak kavramak imkansız.


Kitaptan Seçmeler - Ejderhanın Korkusu Türkiye

“4 Temmuz 1986 günü, Çekoslovakya'nın Karlovi-Vari kentinde düzenlenecek film Festivali için yola çıkan üç kişilik Çin delegesinin bir üyesi idim. Diğer iki kişi ise Çin Kültür Bakanlığı film yapım Daire Başkanı Zhang ve Çinin en güzel ve en ünlü bayan sinema artisti 28 yaşındaki Jiangveişing idi. Benden önce gelip uçağın cam kenarında ki koltuğa oturdu Zhang, koltuğa iyice yerleştikten sonra bana baktı ve gülümsedi; "Gurur duymalısın. Çin tarihinde uluslararası film festivaline ilk defa giden Uygur sensin ve ardı ardına iki senaryosu filme çekilen ilk Uygursun." gülümsedim ve yanımdan geçmekte olan hostesin arabasından Renmen Reba (Halk Gazetesi)'ni aldım. "Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhaoziyang Türkiye'de" diye manşet atmıştı gazete. Gazetenin ilk sayfasında, bir gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Turgut Özal tarafından Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Zhaoziyang a  verilen yemekte Zhaoziyang'in söylediği sözler detayları ile verilmişti. Zhao sözüne "Türkiye'nin reformlarını öğrenmeye geldik..." Diye başlıyordu.

"Zhaoziyangin Türkiye'deki üç günlük ziyaretin, takip ettim. Çin, Turgut özal'ın başarılı reformlarını Çin e getirmek, uygulamak için can atıyordu. Zhaoziyang 1987 yılında Çin Devlet Başkanlığına getirildi. 4 Haziran 1989'da, Tiananmen olayında öğrencileri desteklediği için perde arkasındaki lider Dengşiaopeng tarafından görevinden alındı. Ben de o günlerde soluğu Türkiye'de aldım. İstanbul'da büfelerden kağıt mendil, kağıt peçete aldım. Ama Beyjing'de kağıt mendil yoktu. Millette kağıt mendil kullanma kültürü yoktu. Türkiye'de marketlerde makarna gördüm. Çin'de hazır makarna yoktu. Çin'deki bazı lüks restoranlarda Amerika'dan ithal edilen makarna görmüştüm. İstanbul'un E5 kara yolunda arabalar akıyordu. Beyjing'in Chang'ance caddesinde (Tianenmen meydanı olan cadde) yüz binlerce bisiklet akıyor, ara sıra araba geçiyordu istanbul'da normal bir aile 3 oda 1 salon 120-130 metrekare evde oturuyordu. Beyjing'de, Şanghai'de 9 metrekarelik bir odada 3 kuşağın bir arada yaşadığını, odada tuvalet, banyo olmadığını biliyordum. İstanbul'da her evde telefon vardı ama Cinde bin evden birinde bile telefon yoktu. Türkiye'nin, Çin'den 20-30 yıl ilerde olduğunu tahmin etmiştim. Türkiye'nin 90'lı yılları yönetimi ile heba edildi. 2000 yılından başlayarak Doğu Türkistanlılar Çine mal götürmekten vazgeçti. Çin'den Türkiye'ye mal getirmeye başladılar ve hala getiriyorlar. Tüm Türkiye Çin'den mal getirir hale geldi. 20 yıl önce Türkiye'de olan birçok sanayi koli teknoloji Çin'de yoktu. Bugün Çin'de olan birçok sanayi kolları, teknoloji Türkiye'de yok. 8-10 Ekim 2010 tarihinde Çin Başbakanı Wenjiabao'un Türkiye ziyareti sırasında, Çin, Türkiye'nin hızlı tren projesine 28 milyar dolar yatırım yapacağını açıklanması ile Türk medyası coştu. Çin, Şanghai'dan başlayıp Avrupa'ya ulaşacak hızlı tren projesi için 17 ülkeyle anlaşma yaptı. Türkiye 17'lik halkanın biri idi.

Çin'i bilmeden Çin malı tüketmeye alışan Türkiye'nin Çini tanımaya ihtiyacı olduğunu hissettim. Çin, kendi sınırları içinde Orta Asyada, Orta Doğu, Afrika ve Güney Asya'da hep Türkiye'ni gölgesini hissediyor. Ejderha Türkiye den korkuyor, Türkiye'de tedirgin. Türkiye ve Türk insani kendi gücünün farkında mı acaba Ben Çin sınırları içinde olan Doğu Türkistan'da doğdum. 39 senem içinde geçti. 22 senedir Türkiye'de yaşıyorum. Çin Türk ve Türkçe bilen okuyucuların tanımasını istedim. Dünyayı kontrol etmek, dünyayı tanımaktan geçer."


Çin'in Türkiye'yi Uygurlar Üzerinde Baskı Aracı Olarak Kullanma Yöntemleri

“Çin, Beşir Atalay ın ziyaretine daha fazla önem verdi. Atalay en üst seviyedeki protokol ile karşılandı. Elbette Çin'in elde etmek istediği bir anlaşma vardı. Varılan anlaşmadan Çin tarafı çok memnundu. Çin ve Türkiye basınında fazla ön plana çıkmayan bu ziyarette Çin Kamu Güvenlik Bakanı Mingjenzhu ile Türkiye İçişleri Bakanı Beşir Atalay arasında imzalanan en önemli madde "terörizme karşı ortak mücadele", "terör suçlularını karşılıklı iadelerdi. Çin'in amaçladığı ve elde etmek için dört gözle beklediği can alıcı maddeler bunlar idi. Türkiye elbette uluslararası kanunlar çerçevesinde terörle her ülke ile ortak mücadele protokolü imzalıyor. Bu normal bir durumdur. Ama Çin, Tibet'in sürgündeki dini lideri, Nobel barış ödülü sahibi Dalaylama'yı bile terörist ilan eden bir ülkedir. Dünya Uygur Kurultayı Başkanı, Uygurların insan hakları savunucusu Rabiya Kadir'i 5 Temmuz Urumçi olayından sorumlu tutarak "terörist başı ilan etti ve iki çocuğunu Urumçi cezaevinde rehin tutuyor. Ama bugüne kadar bir tek delil gösteremedi. Çin ile başı dertte olan çok sayıda Uygur Türkü Türkiye'ye sığınmış durumda. Türkiye'nin bu suçsuz insanları Çin'e geri vermeyeceğini Çin çok iyi biliyor."

"Çin, Türkiye'nin içinde bulunduğu etnik gerilimi çok iyi biliyor.Çinli yetkililer Türk meslektaşları ile bir araya geldiğinde bölücülük tehlikesi ile Karşı karşıyayız diye dert yanmayı ihmal etmiyor ve Türkiye'ye aba altından altından sopa göstermeye çalışıyor. Türkiye'nin Çinde ki etnik meseleye ilgi duymasının bir nedeni var. Çünkü Çin sınırları içinde Türkiye topraklarının iki misli büyüklüğündeki bölgede Türk toplumu yaşıyor. Türkiye'de ise yerleşik Çin toplumu yoktur. Çin in, Türkiye'deki etnik meseleye ilgi duymasının hiçbir nedeni yoktur. Çin, Doğu Pasifik ülkelerde, hatta Avustralya, Kanada d a toplu yerleşik Çinli etnik grupların durumu ile çok yakından ilgileniyor. O ülkelerdeki demokratik rejimin avantajlarından istifade ederek Çinli göçmenlerin o ülkelerdeki siyasi etkinliğini artırmak için büyük maddi yardımlarda bulunuyor. Çinli göçmenler yoğun, ekonomik bakımdan üstünlüğe sahip ülkeler üzerinde Beyjing daha fazla diplomatik baskı yaratmış durumda. Türkiye'nin Uygurlara yönelik çekingen, ihtiyatlı ilgisinden Çin'nin rahatsız olması anlaşılır bir durum değildir."" Büyük Çin bilgini «Konfuçyüs «Kendine reva görmediğini başkasına reva görme." Diyor. Çin'in kendine reddettiği milli zulmü Uygurlara yapması, kendi uygun gördüğü dışarıdaki Çin toplulukları ile ilgilenmeyi Türkiye'ye uygun görmemesi, kendi adalet anlayışı ile çelişmektedir."

Çin Komünist Partisi Nazileri Nasıl Geçti?

"Çin komünist iktidarı, ülke içindeki Nobel ödül törenine gitmesinden kuşkulandığı herkesin pasaportuna gümrük çıkış kapılarında el koydu. Ülke içinde Nobel barış ödülü ve ödül sahibi Luişaobo hakkında tüm haberlere yasak koymakla yetinmedi, başka ülkelere de diplomatik baskı yaptı.  Sonuçta 'Rusya, İran, Pakistan, Sudan, Küba, Venezuela, Kazakistan, Fas gibi 16 ülke
Nobel barış ödülü törenine katılmadı. Ancak Norveç'ke Büyükelçiliği bulunan 48 ülke temsilcisi törene katıldı. Nobel Komitesi Başkanı Thorbjoern Jagland, Liu Şiaobo'nun ödül belgesini boş sandalyeye koydu. Törene, hapisteki Liu Şiaobo'nun yanı sıra, Çin tarafından ev hapsinde tutulan eşi seyahat etmeleri engellenen kardeşleri de katılamadı. Ödül sahibinin ve birinci dereceden akrabalarının Norveç'e gidememeleri nedeniyle Liu Şiaobo'nun 10 milyon İsveç kronu değerindeki para ödülü, diploması ve madalyasının ileri bir tarihte teslim edilmesine karar verildi. "
"İnsan hakları deyince Batı basın Çin'den önce İran'ı dile getirir. Çin'in insan hakları sicili bırakın İran'ı, Nazi Almanyasından da kötüdür. İranlı insan hakları savunucusu Şirin Ebadı 2003 yılında Nobel barış ödülüne kavuştu. Çin insan hakları savunucusu Liu Şaobo 2010 yılında Nobel barış ödülüne layık görüldü.Burada dikkatinizi tarihlere çekmek isterim.

Şirin Ebadı barış ödülünü almak için İsveç'e giderken devlet tarafından herhangi bir engelle karşılaşmadı. Iran hükümeti herhangi bir ülkeye "Nobel ödülü törenine temsilci göndermeyin."
baskısında bulunmadı. Hatta dönemin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhammed Ali Abtahi, Nobel ödülü sahibi Şirin Ebadı'yi kutladı. İran basını, Şirin Ebadı'nın ödül töreninde başını örtmediğini eleştirdi, ama Nobel ödülü konusunda herhangi bir kötü söz söylemedi. Şirin Ebadı BBC'ye yapığı açıklamasında '"Çin'de insan hakları vaziyetinin İran'dan da kötü" olduğunu belirtti."

"8 Aralık 2010 günü Amerikan kongresinde 402 kişilik oylamada 1'e karşı 401 oy ile Liu şaoboyu kutlama, Çin hükümetinin Liu şaoboyu derhal serbest bırakması yönünde görüş bildirmesi konusundaki karar kabul edildi. 9 Ekim 2010 günü Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü açıklama yaparak "Norveç Nobel ödülü komitesi barış ödülünü bir suçluya vermekle, Çin sınırları içindeki suç hareketlerine açık destek vermektedir," diye suçlamada bulundu. Liu Şiaobo'nun gıyabında yapılan ödül törende Nobel Komitesi Başkanı Jagland, "Ödül sahibinin bugün burada olmamasından
üzüntü duyuyoruz," dedi. Jagland, 1936'da ödüle layık görülen Alman gazeteci Cari von Ossietzky nin de Nazi lideri Adolf Hitler'in engellemesi yüzünden ödülünü alamadığını hatırlattı. 2003'te de
İranlı muhalif avukat Şirin Ebadı'nın ödüle layık görüldüğünü anımsatan Jagland, "Ebadı ödülünü almaya gelmişti. İranlı yetkililerin tepkileriyle ilgili söylenecek çok şey olsa da, İran Büyükelçisini de törende hazır bulunmuştu," diye konuştu."
"Çin, Uygurlar Türklere benzemesin diye Uygurlar için soyadı yasası çıkarmamakta kararlıdır. Uygurlar isimlerini pasaportlara yazarken özellikle yazılışını farklılaştırmaktadırlar örnek: Dilara = Dilariaumoa (çin pasaportunda) isimlerin uzatarak farklılaştırmakta telaffuzu tamamen değiştirmeye çalışmaktadırlar. Çin, Uygur  Türklerinin diğer Türk boylarına benzemesinden veya yaklaşmasından bulaşıcı salgın hastalıktan korkarmış gibi korkuyor."

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Doğu Türkistan problemine!

"Ne kadar kaçarsa kaçsın, bu problem Türkiye devletinin yakasını bırakmayacaktır. Türkiye yerküre üzerinde oldukça Çin, Doğu Türkistan Uygur meselesinde Türkiye'den kuşku duymaya devam edecektir. Türkiye, Doğu Türkistan gerçeğini kabullenmek, ona göre diplomatik reçete hazırlamak zorundadır. Uygurların kendilerini Türk olarak görmeleri Türkiye Cumhuriyetini Çin karşısında sıkıntıya sokmak için değil, Allah Türk olarak yarattığı içindir."

ÇKP "Ebediyen Doğru" partimi?

Çin Komünist Partisi ÇKP "ulu, doğru parti"dir, hep öyle tariflenir. Yanlış yapmaz. 1959-1962 yılları arasında "3 senede çelik üretiminde ingiltere, Amerika yı geçme" çağrısı ve "kamulaşma" seferberliği ile bütün evlerdeki yemek kazanları, erzakların alınması ile başlanan, kör cesarete dayalı "büyük ilerleme" harekatında tarla ve ekmekten alıkonularak ilkel taş ocaklarında 45 milyon Çin vatandaşı açlıktan öldüğünde (Çin muhalifleri 80 milyon olduğu iddiasında) de ÇKP "doğruydu.
1966-1976 arası 10 yıl üniversiteleri kapatılan kültür devriminde bütün ülke, tarihi ve kültürel varlıkları imha etmekle uğraştığı zamanlarda da ÇKP "doğruydu.
2010'da 3 trilyon döviz rezervine karşılık 250 milyon yoksulluk sınırı altında yaşayan Çin vatandaşı varken de ÇKP "doğru, ulu' partidir. ÇKP halka hesap vermez, halktan hesap sorar. Halktan özür dilemez, halka özür diletir. ÇKP'den "akıllı ÇKP'den' "doğru" ÇKP'den "adil" kimse olamaz. Olursa başına bela alır."


Her sayfası ayrı bilgi içeren tarihten anekdotlarda senaryoyu daha iyi okumanızı sağlayan değerli bir araştırma birikim. Kesinlikle tavsiye ederim sevgili kitap severler.



                                                                                                               Flora  







Facebok    : Floraninkitapligi
Twitter       : Florahaz
Instagram : Floraaura5